Janet Balaskas: Doğumda yatmayın, ayağa kalkın ve hareket edin!
- Zuhal Eyuboglu
- 21 Şub 2021
- 9 dakikada okunur
Röportaj: Zuhal Eyüboğlu
Aktif Doğum Ekolü'nün kurucusuyla muhteşem bir röportaj…

Janet Balaskas, İngiltere’den başlayarak
tüm dünyada doğumun pratiğini değiştiren bir doğum eğitmeni. Sadece ülkesinde değil, dünya çapında sezaryenle doğumların azalmasında çok büyük katkıları var. Doğumda hareket özgürlüğünü savunan Janet Balaskas ile aktif doğum felsefesini konuştuk.
Dünyada aktif doğum kavramını ilk kez kullanan İngiliz Doğum Eğitmeni Janet Balaskas, “Doğumun yönetilmesi” yerine “kadının doğumu yönetmesi”, yani “doğumda aktif olması” kavramını ortaya çıkarmış. Hem de bunu kanıta dayalı araştırmalara dayandırarak… Son 40 yıl içinde İngiltere’de sezaryen oranlarının yüzde 60’lardan yüzde 20’lere inmesine katkıda bulunmuş.
Janet Balaskas, birçok ülkede binlerce anne adayına normal, coşkulu ve güvenli doğumlar yapmaları için içlerindeki sezgisel yeteneğe güvenmeleri konusunda yol göstermiş ve buna devam ediyor. Çok özel olan eğitim tarzıyla hamilelerin vücutlarındaki potansiyel muhteşem gücü anlayabilmeleri ve doğuranlar olarak aldıkları rolde daha güvenli ve korkusuz olmalarını sağlıyor. Dünyadaki aktif doğum hareketinin ve aynı zamanda “Hamilelik Yogası”nın da öncüsü olan, doğumu tek kelimeyle “Yapabilirsiniz!” diye özetleyen Janet Balaskas’ın anlattıklarından etkileneceğinize ve sözlerinin size cesaret vereceğine hiç kuşkum yok.
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Ben bir anneyim, 4 çocuğum ve 5 torunum var. İngiltere’de yaşıyorum. Aktif doğum üzerine uzun yıllardır eğitim veriyorum.
Mesleğiniz tıbbi bir alanda mı?
Hayır, aslında felsefe, İngilizce ve sanat tarihi okudum. Bebeğim olduktan sonra doğumla ilgili uzmanlaşmaya başladım. Öncelikle kendim için uzmanlaştım… Sonrasında da daha önceden aldığım dil ve felsefe eğitimini birleştirerek aktif doğumun felsefesini yarattım. Hem aktif doğum kavramını yarattım hem de kitabını yazdım.
Aktif doğum eğitmeni olma hikayenizi anlatır mısınız?
İlk doğumumu 1972 yılında yaptım. O tarihten sonra, özellikle de 80’lerde İngiltere’de doğumlar çok medikalize olmuştu. Doğumlar hep hastanelerde ve büyük tıbbi müdahalelerle oluyordu. Suni sancı ve epidural sezaryen gibi “müdahale” olarak tanımladığımız uygulamalar vardı. İlk bebeğimin doğumundan önce düşündüm ki, bebeğim için en iyisi normal doğumdu. Bunun bütün her şeyi etkileyeceğini biliyordum. Bebeğim için daha huzurlu ve mümkünse de doğal bir doğum istiyordum. Çünkü bütün memeliler gibi bizim doğalımızda da normal doğum olduğuna inanıyordum. Tabii ki gerekli bir komplikasyon ve müdahale olmadıkça… O zamanlar doğum için tarif edilen şey, aslında doğumun “aktif yönetilmesi” idi. Bu aslında şu anlama geliyordu: Doğumun yönetilmesi, yani başka birilerinin doğumu yönetmesi… Çoğunlukla da belirli bir tarih seçiyorlardı, suni sancı başlatıyorlardı, sonra dalgalar geliyordu gibi… Böyle başlayınca da çoğu zaman epidural verilmesi gerekiyordu. Bu da büyük bir olasılıkla sezaryene gidiyordu. Yani genellikle aynı başlangıç ve sonla karşı karşıya idi kadınlar! Şu an Türkiye’deki yüzde 58 gibi, 80’li yıllarda İngiltere’de sezaryen oranı çok yüksekti. Normal fizyolojinin ne olduğu ve bebeklerin normal olarak nasıl doğacağı tamamen unutulmuş gibiydi… O yüzden ben de karar vermiştim ve doğumumun o dönemdeki doğumlar gibi olmasını istemiyordum. Doktoruma hastanede doğum yapmak istemediğimi ve normal doğum istediğimi anlattım. Ve sonra her şey yolunda da gitti. Bebeğimi normal yollarla doğurmuştum, ama doktorum maalesef son dakikada epizyotomi (vajinal kesi) yapmıştı bana. Ve aslında gereksiz bir epizyotomiydi. Bu yüzden bir sonraki bebeğimin doğumu için daha çok şey bulmalıyım diye düşündüm. Bu ilk doğumumdan sonra, doğum öncesi eğitmeni olarak eğitim aldım. O dönem tarihte kadınlar nasıl doğurmuş diye araştırmaya başladım. Medikal anlamda gelişmemiş ülkelerde kadınlar nasıl doğuruyor diye baktım ve tabii diğer ülkelere de…
Bütün müze ve kütüphanelerde araştırmalar yaptım. Binlerce yıllık belgelerde bulduğum resim figürlerinde tek gördüğüm şey, kadınların doğumda ayakta olduğuydu… Eğer bu evrenselse ve binlerce yıldır yapılıyorsa doğru olan budur diye düşündüm. Pelvis, rahim kasları, doğum hormonları; tüm bunların fizyolojisini inceledim ve sonra gördüm ki kadın vücudu; tamamen normal doğum için ve doğum sırasında ayakta olması yönünde dizayn edilmiş. Yani kadını sırt üstü yatırmak yerine ayakta pozisyonuna alırsak bütün doğum dinamiğinin değiştiğini fark ettim. Ve gördüm ki bu şu demek; hareket ettikçe kadına güç geliyor ve hareket özgürlüğü ile kadın, vücudunu istediği şekle sokuyor. Ve dolayısıyla da doğuma doğru giderken tamamen sezgisel ve içinden geleni hissetmeye başlıyor. Gerçekten çok basit bir şey aslında! Yani öyle bir şey ki; kadın kendini gerçekten rahat bıraktığı zaman, bir şekilde bebeğinin ilerlemesi ve doğumun ilerlemesi için en sağlıklı pozisyonu kendi bulabiliyor zaten.
Ayrıca bu konuda yapılan birçok araştırmada, doğumda yerçekiminin gücünün de kullanılabileceğini fark ettim. Yani doğumda kadın kendini ne kadar rahat bırakır ve harekete geçerse, yer çekim fonksiyonu o kadar rahat kullanılabiliyordu. Böyle olunca bebek rahat geliyor, rahim çok daha rahat çalışıyor, doğum zamanı kısalıyor ve dolayısıyla da daha az ağrı kavramından bahsediyoruz. Sonuç olarak bebeğe daha fazla oksijen gidiyor ve daha fazla rahatladığı için de bebeğe yer açılıyor. Fark ettim ki, kadının yatmasındansa ayağa kalkması daha doğal bir süreç. Yani kendi doğumuna sahip çıkıp doğumla birleşmesi… O yüzden de “aktif yönetim” yerine “aktif doğum” kelimesini kullandım. Bu şu demek: Kadın hem kararlarıyla ve seçimleriyle ilgili kontrolü hem de doğumun kontrolünü ele alabilir! Hakikaten çok fazla araştırma var bu konuda; doğumların yüzde 70-80 oranında bu şekilde daha sağlıklı olduğunu gösteren ve aslında kadının istediği şeklin, hareket özgürlüğünün sağlanmasının öneminden bahseden… Tabii ki kadın doğumda yatabilir de... Ama genelde yatmak ağrıyı artırdığı için kadın kalkmalı ve kalkmasına da izin verilmelidir.
ANNE ADAYLARI DOĞUMDA AKTİF OLMAYI TALEP ETMELİ
Doktorlar genelde sırt üstü doğum yaptırıyor. O halde aktif doğumu anne adayları mı talep etmeli?
Aktif doğumun kelime anlamı şu aslında: Bir kadın aktif doğurmak istediğinde doğum takımına, yani ebesine ve doktoruna, “Ben zorunlu olmadıkça yatakta kalmak istemeyeceğim, ayakta ve yerde doğum yapmak istiyorum!” demelidir. Gerekiyorsa suda da tabii… Ve “Hareketli olmak istiyorum” demelidir.
Gördüğünüz gibi yeni bir şeyden bahsetmiyoruz aslında. Binlerce yıldır ve dünyanın her yerinde yapılan bir şey bu; kadının doğumda ayakta ve hareket ediyor olması… Ve öyle bir şey ki, aktif doğum unuttuğumuz bir şey. Oysa hem anne hem de bebek için öyle çok yararı var ki. Anne için bakarsak; kendi doğum hormonlarını salgılıyor, doğumuna sahip çıkıyor, doğumdan zevk alıyor ve memnun oluyor. Aslında hormonlarla ilgili daha ayrıntılı konuşmak lazım belki, ama bununla ilgili söyleyebileceğim en temel şey; doğa kadına kendisinin doğurabilmesi için hormonel olarak bütün hediyeleri veriyor aslında. Bebeğe de bebek için gerekli olan her şeyi veriyor doğumda... Yani aktif doğumun en temel prensibi şu: Doğa en iyi bilendir.
Tabii ki bu, tıbbi müdahalelere ihtiyacımız yok demek değil. Bunlar gerekli olduğu zaman zorunlu müdahaleler… Ve hatta çok şanslıyız ki, gerekli olduğu zaman bütün o müdahaleler var. Ben de hep diyorum ki; bazen de bu ikisinin kombinasyonu yapılabilir aslında. Doğa ile bu tıbbi müdahaleler birleşebilir rahatlıkla. Çünkü tabii ki bazı kadınlar medikal müdahalelere ihtiyaç duyacaktır. Aktif doğum mutlaka her zaman doğal doğum olacak anlamına gelmiyor. Yüzde 70 ve 80 oranında kadının tıbbi desteğe ihtiyacı olmadan normal doğum yapabileceği gerçeğini bilmemize rağmen, herkes böyle doğuracak değil tabii. Şöyle olabilir aslında: Yüzde 70 normal doğum olsa, yüzde 30’u da yardımcı ve destekli şekilde olsa her şey yolunda gider. Bu yüzde 30’un içinde de hem müdahaleli normal hem de sezaryenle doğumlar olabilir. Ve böylece çok güzel dengelenir. Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği yüzde 10-15 sezaryen oranı, böylece en dengeli halini bulabilir bana göre. Ama maalesef doğumların çoğu dünyada operasyonlarla yapılıyor. Bu gerçekten kontrol dışına çıkmış durumda. Bir çılgınlık söz konusu neredeyse... Neyse ki İngiltere’de artık durum böyle değil. Sezaryen oranı son yıllarda yüzde 20’lere düştü... Biz şu anda bunun fazla olduğuna inanıyoruz. Mesela dünyada sezaryen oranı en yüksek ülkelerden biri yüzde 90 oranıyla Brezilya. Bu oran Türkiye’de yüzde 58’lerde ve Çin’de de yüzde 49’larda…
Anne adaylarına doğumla ilgili iletmek istediğiniz mesajlar neler?
Aktif doğumu öğrenerek lütfen doğumunuzla ilgili kendinizi güçlendirin. Doktorunuzla ve ebenizle konuşun. Bu konuda Türkiye de bir değişim içinde. Hem profesyonellere hem de anne-babalara içinde aktif doğumun da olduğu eğitimler veriliyor artık burada da. Hatta Türkiye’de bulunma sebebim de İDA’nın davetlisi olarak içlerinde Türkiye’nin her tarafından doktor, ebe, psikolog, hemşire, doula ve yogacıların olduğu 40 profesyonele eğitim vermek. Ne mutlu ki, bu kişiler de Türkiye’nin dört bir yanında anneleri eğitecek.
Anneler mutlaka başka alternatifleri olduğunu bilmeliler. Bu alternatifleri keşfettiklerinde, doğumun ne kadar farklı ve mucizevi olduğunu anlayabilirler. Tabii ki de zor olabilir, tabii ki de meydan okuyucu ve ağrılı olabilir; ama şunu unutmayalım ki biz kadınların vücudu bunun için dizayn edilmiş. Ama elbette ki her halukarda profesyonel desteğe ihtiyacımız var. Çünkü rahat olacağımız bir ortamın kurulması gerekiyor. Ve mutlaka hastanede ev ortamının ve ev sıcaklığının yaratılması gerekiyor. Öyle bir ortam olmalı ki bu, kadın rahatsız edilmeden, güvenli ve rahat hissedebilmeli. Bunun mümkün olması için de kadınların bunu talep etmesi gerekiyor.
Aslında şu iki yol var: İlki kesinlikle doğumun fizyolojisiyle ilgili anne-babaları eğitmek. İkincisi ise kadına destek verecek doğum takımını eğiterek hem aktif doğumu öğrenmesini hem de doğuma inancını sağlamak, tekrardan…
Yani böylece kendinize inanacak ve size güvenecek, sizi destekleyecek olan profesyonelleri bulmuş olacaksınız.
Janet Balaskas: “Yapmanız gereken tek şey kendinize inanmak”
Aktif doğumda kadınların seçimlerini yapabileceğini ve vücudunu hissederek kendi kararlarını verebileceğini belirten Janet Balaskas, ehil ellerin kontrolünde yapılmayan doğumların travmatik bir hikayesi olabileceğini vurgulayarak anne adaylarına şu mesajı veriyor: “Birçok kadın ‘Çok zor, nasıl bulacağım aktif doğum yaptıran doğum takımlarını?’ diyerek yılabilir. İnanın İngiltere’de de daha önceleri çok zordu. Tek yapacağınız şey; gözlerinizi kapamak, kendinize inanmak ve şu yataktan kalkmak. Ve hamilelik dönemi boyunca doğuma çok iyi hazırlanmak! Yoga sınıflarına, doğum eğitimlerine mutlaka gitmek! İşte eğitmen eğitimlerimizin amacı da bu; eğitime gelen doktor, ebe, doula, psikolog ve ebe, hepsi bir doğum takımı oluşturacaklar. Bu sayede de doğumlar gerektiği ve hak ettiği yeri bulacak diye düşünüyorum. İyi niyetli yapılsa bile gerçekten birçok kadın ve bebeğin doğumda travmatize olduğunu biliyoruz. Ve bunun gerçekten, ama gerçekten olması gerekmiyor. Doğumları hem rahat hem sakin hem de güvenli yapabilmek için her şeyimiz var aslında. Hakikaten sadece anlamaya ihtiyacımız var. Tekrar anlamaya ve bilinçli bir şekilde tekrar bakmaya. Ve doğal sürecin ne olduğunu yeni baştan öğrenmeye.”
"TEK KELİMEYLE; YAPABİLİRSİNİZ!”
Sizin doğumlarınızın hepsi aktif miydi?
1972’de ilk doğumumda epizyotomi ile ilgili hayal kırıklığına uğradıktan sonra uzun yıllar kendimi doğumla ilgili eğittim. 1979’a kadar el kitabım zaten çıkmıştı. 1983’te de aktif doğum kitabım çıktı. Aslında tabii ki hepimiz tıpçıların ve ebelerin bu konuda uzmanlaşmasına inanırız, fakat benim düşüncem; tabii ki de onlar çok iyiler ve uzmanlar, ama biz kadınlar kendi vücudumuzla ilgili uzmanız aslında. Bütün doğumlarım aktif oldu ve hepsi de evde oldu. İkincisi çömelme pozisyonunda, üçüncüsü dört ayak pozisyonunda, sonuncusu ayakta... İlkinde aslında hep hareket ettim, ama sadece bir kere yattım ve onda da epizyotomiyi yedim. Ve sonra da hiçbir zaman bacaklarımın arasında elinde bıçakla bir doktor görmedim (Gülümsüyor burada).
Ben aslında aktif doğumun ne olduğunu bir ve ikinci doğum arasında öğrendim. O yüzden son 3 doğum tamamen aktif ve ebe eşliğinde oldu. Öğle çok araştırdım ve kanıta dayalı araştırmalara göre öğle bir sistem, yani bir manifesto hazırladım ki, kimsenin karşı koyamayacağı netlikte araştırmalar oldu bunlar… Bazıları tabii ki karşı durabilir, ama mantıklı hiç kimsenin karşı duramayacağı bir manifesto hazırladım. Aslında ilk başta biraz politika vardı bu işin içerisinde. Ve dolayısıyla da bu manifesto, ilk zamanlarda bir politika duruşu sergiliyordu. Sokaklarda gösteri curcunası oldu o dönem. Türk kadınlarını da aslında bir parça provake etmek istiyorum.
Hakikaten haklarını ele geçirsinler, seslerini çıkarsınlar ve sorumluluğu ellerine alsınlar. Sizin bir doğum hakkınız var, bebeğinizin de çok iyi bir başlangıç hakkı var. Ve son zamanlarda görüyorum ki, Türk kadınları doğum konusunda eğitilmeye başladı. Ve sadece doğum hakkını almak değil, bu konuda ısrarcı da olmaya başladıklarını görüyorum. Belki evrensel olan şu gerçeği açıklamakta yarar var ki, bu benim düşüncem değil; kanıta dayalı her şey söylüyor ki aktif doğum en güvenli, en rahat doğum aslında... Doğum kadınının işidir. Dolayısıyla da bunun nasıl olacağına bizim karar vermemiz lazım. Çok fazla korku var ve dolayısıyla da bizim yapacağımız şey, kararları verirken korku dolu bir şekilde hareket etmemek. Doğal olan gerçekten çok güvenli ve rahat aslında... Doğumun gerçeğinde ve orjinalinde korku yok. Tek kelimeyle özetlemek istiyorum, “Yapabilirsiniz!”
Aktif doğumun bebeğe faydasından da biraz bahseder misiniz?
Herhangi bir tıbbi müdahalenin her halukarda bebeklere etkisi var. Herhangi bir şekilde verdiğimiz bir ilaç, eninde sonunda bebeğe ulaşıyor. Aktif doğumda bir kere ilaç yok. Ayrıca doğum hormonları salgılandığı için bunlar ortak olarak anneye ve bebeğe gidiyor ve bu da harikulade bir armoniye dönüşüyor aslında. Bu yüzden anne-bebek bağlanması hemen oluyor. Aktif doğum bebeğin daha yumuşak, huzurlu bir şekilde çıkıp anne göğsüne kavuşmasını sağlıyor. Dolayısıyla rahimden çok rahat ve yumuşak bir geçişle annenin kollarına ulaşıyor. Yani bu geçiş denilen şey çok önemli. Bu şekilde doğan bebekler çok sakin oluyorlar ve ağlamıyorlar ya da daha az ağlıyorlar. Ve dolayısıyla da doğumdaki korku dolu şoku almıyorlar. Eğer alırlarsa bu bütün hayat algılamalarını etkiliyor. Aktif doğumda ise güvenlik içerisinde ve sevgiye geliyor bebekler. Dolayısıyla da dünyaya geldiklerindeki ilk tecrübe, “A ne güzel bir yer burası… İşte annemin kucağı, rahat ve güvenli!” oluyor. Bağışıklık sistemi de bu şekilde çok fazla güçleniyor. Bilimin doğayla yarışacağı herhangi bir şey yok bu noktada. Ama eğer doğa yeterli gelmezse bazı müdahaleler elbette gerekli olabilir. İşte aktif doğum bu! Aktif doğum, doğallıkla tıbbi müdahaleler arasında dengeyi sağlayıcı bir değişim aslında.
“BABALARIN DA AKTİF OLMASI AVANTAJ”
Babaların doğuma aktif olarak katılımlarıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Tabii ki babalar da babalığa doğuyorlar. Aynı zamanda eşler de hamile aslında… İşte bu yüzden onların da doğumun içinde olmalarını çok seviyorum. Ama bu tamamıyla kültüre göre değişiyor. Türkiye’de bazı babalar doğumun içindeler, bazıları değiller. Ben İngiltere’de eşlerle çok çalışıyorum ve çok güzel bir deneyim bu. Tabii önemli olan bu konuyla ilgili çiftin ne istediği ve neyi tercih ettiği. Bir baba eğer doğumda olmaya karar veriyorsa tıpkı hamilelikte olduğu gibi doğum ve doğum sonrasındaki varlığı da çok önemli. Çünkü sadece doğumdan değil, bir ailenin de doğumundan bahsediyoruz. Bazen de kadınlar doğuma anneleriyle geliyor. Kendisine doğumda kimin eşlik etmesini istediği de aslında kadına bağlı. Bu eş, başka bir aile üyesi, doula doğum destekçisi) veya hamile psikoloğu da olabilir. Ama mutlaka yanında olacak, senin adına konuşacak birisi olmalı. Bu kişinin doğuma güveni getirmesi, doğumla ilgili korku ve endişesinin olmaması da çok önemli! Ve doğumda kadının yanında olacak herkesin mutlaka doğuma hazırlık eğitiminden geçmesi, hazırlanması gerekiyor.
Comments